DİVÂN EDEBİYATI’NDA SÂHİLNÂME
DİVÂN
EDEBİYATI’NDA SÂHİLNÂME
Özet
Divan edebiyatında pek
çok şehir için eserler yazılmıştır. Yazmış oldukları eserlerde, o şehrin
tarihi, coğrafi özelliklerinden bahsetmişlerdir. Binlerce senedir, birçok
farklı medeniyete ev sahipliği yapmış, köklü tarih ve kültürü ile dünyanın en
eski yerleşim merkezlerinden birisi olan İstanbul da bu şehirlerin başında
gelmektedir.Asya ile Avrupa’yı bağlayan, Karadeniz ile Ege’yi dolayısıyla Atlas
Okyanusu’nu bağlayan metropol kent, sahip olduğu köklü mirası koruyabilmiş
şehirlerdendir. Bu unsurlar sadece şehrengizlerde anlatılmamış, sahilnâme adı
verilen türle de İstanbul’un sahilleri anlatılmıştır. Sahilnâme türüyle ilgili
eserler ise ne yazık ki çok fazla değildir.
Bu yazıda Sahilnâme türü
açıklanmaya çalışılmış ve bu tür ile ilgili eser veren Mustafa Fennî ve İzzet
Efendi hakkında bilgi verilmiş, eserlerinden örneklendirmeler yapılmıştır.
Anahtar
Kelimeler: Divan Edebiyatı, Sahilnâme, İstanbul ve sahilleri.
GİRİŞ
Divan
edebiyatı, Türk edebiyatının gelişimi noktasında önemli yer tutmaktadır. Türk
edebiyatı içerisinde pek çok eser verilmiştir. Gazel, kaside, mesnevi vb. nazım
şekilleriyle pek çok eser verilmiştir. Divan edebiyatında türler de azımsanacak
sayıda değillerdir. Sahilnâme türü de bunlardan birisidir. Bu türle ilgili fazla örneğine
rastlanmamaktadır. Rastlanan örneklerde de şehir ve yerel insanıyla olan
bütünleşmelerden bahsedilmektedir.
1.Klasik
Türk Edebiyatında Sâhilnâme Türü
Divan şairlerinin
İstanbul kıyılarını ve buradaki yerleşim yerlerini anlattıkları eserlerdir.
Boğaziçi sahillerinin güzelliğini ve buradaki yerleşim yerlerinin
özelliklerini, yerleşim yerleri ile sahillerin bütünleşmelerinden
bahsedilmiştir. İnsanlar ile sahiller arasındaki ilişkiler aktarılmıştır.
Kısaca sahilleri anlatan türlere Sahilnâme adı verilmektedir.
Divan edebiyatında yukarıdaki özellikleri içeren iki tane
Sâhilnâme eseri tespit edilmiştir. Bunların birisi Mustafa Fennî’dir. Mustafa
Fennî’nin yazdığı eser 63 beyitten oluşmaktadır. Mesnevi nazım şekli ile
yazılmıştır. İkincisi ise İzzet Efendi tarafından kaleme alınan eserdir. İzzet
Efendi’nin eseri 65 beyitlik bir eserdir. Bu eser ise kaside nazım şekli ile
kaleme alınmıştır.
Sahilnâme türünden bahsederken
akla gelen ilk şehir, elbette ki eşsiz sahilleriyle bizleri büyülen İstanbul şehridir.
Mustafa Fennî ve İzzet Efendi’nin yazmış olduğu eserler de İstanbulun
sahillerinden bahseder. İstanbul her zaman gözde olmuş hep iftihar edilmiş ve
kendisine iltifatlar düzülmüştür. İstanbul var olduğu her dönemde insanlığın
daima gözdesi olmayı başarmış ve uğruna pek çok tarihi olaylar görmüştür.
Osmanlı döneminde başkent olması, günümüzde de neredeyse başkent niteliği
taşıyacak kadar güçlü olan bu şehir, her dönemde güzlliğiyle otoritesini
konuşturmayı başarmıştır. Onun bu güzelliği şiirler, şarkılar, romanlar ve daha
nicelerinin yazılmasına vesile olmuştur.
Sahilnâme türünde pek
çok eser verilmiş olmasa da ortaya konan iki eser okunmaya ve incelenmeye
değerdirBununla ilgili olarak İskender Pala: “Sahilnâmelerin önemi, bizim şimdi
unuttuğumuz veya adını değiştirdiğimiz bölgelerin eski şekilleri hakkında
tarihî bilgiyi içermesinden gelir. Sanatlı bir üslûp ile birer beyit içinde ele
alınan Boğaziçi’nin yerleşim alanları, daha çok adları ile yakından ilgili
kelime oyunları, cinaslar ve sanatlar vasıtasıyla cazip yerler haline
getirilir. Yeri geldikçe semtlerin orijinalliklerinden, insanlarından, sosyal
yapısından, coğrafî durumundan, havasından, suyundan vs. özelliklerinden kısaca
bahsedilip buraların tanıtımı yapılır (Pala 1995: 460-61).” Demektedir.
Sadece İstanbul’un
sahillerinin konu edildiği eserlerin yanı sıra İstanbul’un sahilleriyle beraber
diğer şehirlerin sahillerinin de içerisinde olduğu eserler yazılmıştır. Bu eserler “Belde nâme”
adının verilmesi görüşü daha hakimdir.
Sahilnâmeler hakkında bilgi
veren İskender Pala, sahilnâme türünün şairler tarafından çok sevilmesiyle
birlikte İstanbul hakkında yazılmış birçok şiir veya eserin bir bölümünde
sahil-nâmelerde olduğu gibi İstanbul’un semtlerinden bahsedildiğini söyleyerek
Enderunlu Vasıf ve Fazıl’ın şiirleri ile şairi belli olmayan “Destân-ı
Methiye-i İslâmbol” başlıklı 43 bentlik murabbaı bu türe örnek olarak gösterir
(1995: 461). Ancak Nihat Öztoprak, bu şiirlerin sahilnâme özelliği
taşımadığını, bunların İstanbul’un birkaç sahili ile birlikte sahili olmayan
beldeleri de konu eden “beldename” olarak adlandırılabilecek şiirler olduğunu
söyler (2004: 13).
2.
Fennî’nin Sahilnâmesi
Mustafa Fennî’nin
nerede ve ne zaman doğduğuyla ilgili bir
bilgiye rastlanmamaktadır. Bilinen kaynaklarda da İstanbul dışında anılmamış
olması olması onun İstanbul’da doğduğuna işaret etmektedir. İbrahim Demirkazık
bunula ilgili olarak: “Doğum yılına ilişkin olarak elimizde hiçbir veri yer
almamaktadır. Şairin nazîre yazdığı ve özellikle lügazlar konusunda âdeta
yarıştığı Reşîd Efendi’nin, babası Rüşdî’nin Dîvân’ında geçen Mustafa adlı biri
için düşülmüş vilâdet tarihi küçük bir ihtimal taşımasına karşın Mustafa
Fennî’nin olabilir. (Demirkazık 2009: 1-2)” Demektedir
Mustafa Fennî’nin
divanına baktığımız zaman da 5075 beyitlik bir eseri genç yaşta yazmış olması
öngörülebilecek bir unsur değildir. Ve yine Reşîd Efeni ile girdiği yarışlara
girdiğini bildiğimize göre, Reşîd Efendi’nin ölüm tarihine bakıldığında
kendisinin yaşı tahmin edilemese de çok küçük yaşlarda olduğu sonucu
çıkarılamaz.
Divan edebiyatı
içerisinde örneklerine az rastlanan bu türün ilk yazarı Mustafa Fennî olarak
kabul edilmektedir. Bahsi geçen eser 63 beyitlik bir mesnevidir. Bu tür
genellikle mesnevi nazım türü ile yazılmıştır. Mustafa Fennî’nin bu eseri
incelendiğinde her beyitte bir yerleşim alanı göze çarpmaktadır. Beyitlerdeki
63 yerleşim alanının da özellikleri yine beyit içerisinde edebi sanatlarla
aktarılmıştır. Yapılan kelime oyunları, bizlerin aslında yerleşim yerini daha
iyi tanımasına da vesile olmaktadır.
Bu
eserin Mustafa Fennî’nin divanında herhangi bir başlığının olmaması onun
türünün tam olarak ne olduğuyla ilgil karışıklıklara yol açmıştır. “Burada
konu edilen “sahilname” şair Mustafa Fennî Efendi divanında yer alan başlıksız
bir mesnevîdir. Bu mesnevî, bilhassa konusu itibariyle dönemin şair, âlim ve
sanatkâr devlet adamları arasında çok tutulup basılmaya ve nazireler yazılmaya
kakışılınca bir isimle anılma ihtiyacı hissedilmiş ve böylece “sahilname” adı kullanılmaya
başlanmıştır. Sahilname adını ilk defa kimin kullanığı bilinmemekle birlikte
Hafız Hüseyin Ayvansarayî, Hadîkatü’l- Cevâmi’ adlı eserinde ondan “Fennî
Efendi Merhûmun Sahilnamesi” diye söz etmiştir. Sahilnamenin matbu nüshasının başlığı
“Sahilname-i Merhûm Fennî” olup benzer şekildedir. Manzume Osmanlı
Müellifleri’nde “savâhilname”, Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye’de ise
“Sahil-name-i Fennî” şeklinde anılmıştır.” (Öztoprak 2004: 13)
Mustafa Fennî (ö.
1745)’nin Sahilname’si aruzun Fe ‘i lâ tün / fe ‘i lâ tün / fe ‘i lâ tün / fe
‘i lün kalıbıyla yazılmıştır. Fennî bu manzumesinde Boğaziçi’nin Rumeli ve Anadolu beldelerindeki sahilleri tasvir
etmektedir. Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi 63 beytin her birinde bir belde
yer almaktadır. Bu beldelerin isimleri Şöyledir: Galata, Mumhane, Tophane,
Salıpazarı, Fındıklı, Kabataş, Dolmabahçe, Beşiktaş, Ortaköy, Kuruçeşme,
Arnavutkaryesi, Arnavutköyü Akıntısı, Hasankalfa, Bebek, Kayalar, Hisar, Şeytan
Akıntısı, Balta Limanı, Mirgun, İstinye, Yeniköy, Tarabya, Büyükdere,
Kefelikkaryesi, Sarıyar, Rumeli Hısnı, Karataş, Fener, Soğuksu, Kavak,
Umuryeri, Değirmenlik, Hünkar, Yalıköy, Beykoz, Sultaniye, İncirli, Paşabahçe,
Çubuklu, Kanlıca, Körfez, Hisar, Göksu, Küçüksu, Kandilli, Vaniköy,
Kulelibahçe, Çengel, Beylerbeyi, İstavroz, Kuzguncuk, Öküzlimanı, Üsküdar,
Şemsipaşa, Şerefabad, Ayazma, Salacak, Kızkulesi, Kavakbahçesi, Haydarpaşa,
Kadıköy, Fenerbahçe, Adalar.
Fennî’nin
Sahilnâmesi’ndeki birkaç beyit üzerinden incelersek;
“Gel senüñle bulalum saķlanacaķ mahfí mekân
Baltalimanı bugün talgalık ey serv-i revân”
(Demirkazık 2009: b.18 s. 692)
Fennî’nin
eserinin beyitlerini incelediğimizde, onun bazı beyitlerinde sahilin o anki
durumundan bahsetmiştir. Yukarıdaki beyitte sevgiliye saklanacak bir mekan
bulalım demiş ve Baltalimanı’nın bugün dalgalı olduğundan bahsetmiştir.
“Zâhidâ
gezme zokâklarda tehi sine sine
Çamuruñ
çünki kurı git Kefeli Karyesi’ne” (Demirkazık 2009: b.24 s. 692)
Burada
Fennî, Zâhide “Sokaklarda gezme çamurun
kuru o yüzden Kefeli Karyesi’ne git.”
demektedir. Şair, Zâhid üzerinden Kefeli Karyesi’nin çamurlu bir
yerleşim alanı olduğundan bahsetmektedir. Yine bu bilgiyle bizlere de, o döneme
dair bilgi vermeketedir.
“Ko sıgırlar gibi yatsun uyusun pinhâni
Oldı agyâra maķarr
çünki Öküz Limanı” (Demirkazık
2009: b.52 s. 695)
Bu
beyitte verilen Öküz Limanı adlı yerleşim yerini ele aldığımızda, o dönemde var
olan bu bölgenin şu an günümüzde Paşalimanı ya da Yarımca Dede Tekkesi Olarak
adlandırıldığını söylemek mümkündür.
“Bizi beglik ġam ile itdi felek şívende
Mírgun’a
varalum zevk idelüm gülşende” (Demirkazık
2009: b.19 s. 692)
Burada
ise Mirgun olarak görülen yerleşim yeri ise şu anda gününümüzde Emirgan olarak
bilinmektedir. IV Murat, Revan
Kalesi’ni çarpışmadan kendisine teslim eden Safevi valisi Emirgüneoğlu’na
bağışlamıştır. Emirguneoğlu burada konak yaptırmış ve yaşamıştır. Semt o
dönemde Emirgun ya da Mirgun olarak anılmış zamanla Emircan daha
sonraları Emirgan şekline dönüşmüştür.
Fennî Efendi’nin Sahilnâmesi’de
bizlere yerleşim alanlarının ve sahillerin çeşitli özelliklerinden
bahsetmiştir. Bu eser sayesinde bizler sahillerin önceki durumları hakkında bilgi
sahibi olmaktayız. Bu durum yukarıdaki beyitlerle de örneklendirilerek
açıklanmıştır.
3. İzzet
Efendi’nin Sahilnâmesi
İzzet Efendi
ile ilgili ne yazık ki pek fazla bilgiye ulaşılamamaktadır. 18. yy şairi olan
İzzet Efendi’nin doğum tarihi ve yeri bilinememektedir. Onunla ilgili olarak
1797-98 yılları içinde öldüğü ulaşılabilen en net bilgidir.
“Dirîgâ gitti dehrin
öyle bir merd-i suhandânı
Felek bin yıl ki devvâr eylese gelmez bu
dünyâya
Çıkıp bir lafz Hâtif söyledi fevti için târih
Cihandan el
çeküp İzzet Efendi vardı ukbâya” (Baysun
1950: s. 3)
İzzet Efendi’nin
öldüğü tarihin doğruluğu ise yukarıdaki kıta’ dan anlaşılmaktadır.
İkinci eserimiz ise Fennî ile aynı dönemde yazılmıştır. İzzet
Efendi’nin eseri Fennî’ye nazire olarak yazılmıştır. Gariptir ki, sahilnâme
eserlerinin mesnevi nazım türüyle yazıldığını söylemiştik. Burada ise nazım
türü olarak kaside nazım türü karşımıza çıkmaktadır. Eser aruzun Fe ‘i lâ tün /
fe ‘i lâ tün / fe ‘i lâ tün / fe ‘i lün kalıbıyla yazılmıştır. Eser 65 beyitten
oluşmaktadır. Fennî’nin Sahilnâmesi’nden farklı olarak ilk 11 beyit dönemin
padişahı olan Sultan Selim’e methiye ve dua şeklindedir. Geriye kalan 12 ile
61. Beyte kadar ise İstanbul’un
sahillerinden bahsetmektedir. 61.
Beyitten 65. beyite kadar ise yine
padişaha dua yer almaktadır.
12 – 60. beyitlerine baktığımızda onda da yine Fennî gibi
Galata’an başlandığı görülmektedir. Ancak İzzet Efendi’deki farklılık,o
beyitlerde yerleşim alanlarını kategorilendirmiştir. İlk olarak Bağaziçi’nin
Avrupa yakası sahillerinden Karadeniz’e doğru yazmıştır. Sonra Anadolu yakası
sahillerini ele almıştır. Karadeniz’den Marmara Denizi’ne doğru yazmaya devam
etmiştir. Galata, Mumhane, Tophane, Salıpazarı, Fındıklı,
Kabataş, Dolmabahçe, Beşiktaş, Karabali, Kılıçiskelesi, Ortaköy, Kuruçeşme,
Arnavutköy, Bebek, Hisar, Balta, Mirgune, Hasankalfa, Kayalar, Şeytan Akıntısı,
İstinye, Yeniköy, Kalender, Tarabya, Büyükvadi, Kefelikaryesi, Kırım, Sarıyer,
Karataş, Fener, Değirmen, Hünkar, Tokat, Yalıköy, Soğuksu, Beykoz, Çeşmebaşı,
Paşabahçe, Çubuklu, Kavak, İncirli, Sultaniye, Kanlıca, Körfez, Anadolu,
Kandilli, Göksu, Vaniköy, Çengel, Kuleler, Beylerbeyi, İstavroz, Çamlıca,
Kuzguncuk, Öküz Limanı, Üsküdar, Şemsipaşa, Balaban, Ayazma, Salacak, İhsaniye,
Harem İskelesi, Haydarpaşa, Kadıköy, Fenerbahçe.
İzzet Efendi’nin ele
aldığı yerleşim alanları büyük ölçüde aynı olsa da farklı yerler bulunmaktadır.
Karabali, Kılıçiskelesi, Kırım ve Büyükvadi gibi farklı yerleşim alanlarından
da söz etmiştir. İzzet efendi de eserinin içerinde yer verdiği sahil
beldelerinin, kendine has yiyecek içeceklerinden bahsetmiştir.
“Arnavudköyü’ne
geldikde yanaşdı dellâk
Arnavud
şerbetin içdi cigerin itdi kebâb” (Baysun 1950: b. 25 s.6)
Yukarıdaki
beyitte de İzzet Efendi Arnavutköy’e geldiğinde yanlarına yanaşan bir tellaktan
bahseder. Burada onun Arnavut şerbeti ve Arnavut ciğeri yediğini söyler.
Beyitte de görüldüğü üzere Arnavutköyü’nün ciğeri ve şerbeti meşhurdur.
Günümüzde de çokça bahsedilen Arnavut ciğeri o dönemde de bulunmaktadır. Yine ilk
mısrada bahsedilen tellaktan hareketle, o dönemde Arnavutköy’de hamamların da
fazlaca bulunduğunu söylemek mümkündür.
“Şem‘-i
dil rûşen olur sâhil-i Kandilli’de
Varalım
Göksu’ya anda idelim âlem-i âb” (Baysun 1950: b. 48 s.8)
Mustafa
Fennî, Her beyitte bir tane yerleşim alanından bahsederken, İzzet Efendi Bazı
beyitlerinde birden fazla beldeyi bir arada kullanmıştır.Yukarıdaki beyitte de
İzzet Efendi, Kandilli ve Göksu sahillerini bir arada kullanmıştır.
“İşi
yog ise dolaşsun Vaniköy’ün agyâr
Ana hiç menzil olur mu ne kadar gezse kilâb”
(Baysun 1950: b. 49 s.8)
Burada
bahsi geçen Vaniköy ise Mehmet Vani Efendi dolayısıyla Vaniköy olarak
adlandırılırdı. Bir molla olan Vani Efendi’nin yaşadığı bu yer ile ilgi İzzet
Efendi beyitte pek fazla hoş karşılanabilir bir durumdan bahsetememektedir.
“Âbı
zírâ ki murâyí olana dermâñdur
Kâdı-zâdeli’ye
Vâníköyi pek çesbândur” (Demirkazık 2009: b.44 s. 694)
Yine
Fennî’nin Vaniköy ile ilgili olan beytine baktığımızda da bu durumla karşılaşılmaktadır.
Günümüzde bir mollanın yaşadığı yer olarak anlatılan Vaniköy gariptir ki o
dönemde farklı algılanmaktadır.
“Bir
pilav pişse eger sâhil-i Kuzguncuk’da
Bâl açup misl-i zagan azm ider idi tullâb”
(Baysun 1950: b.53 s.9)
Bu
beyit de dönemde sahil yerlerinin neleriyle ünlü olduğunu gösteren bir
beyittir. Şair bize, Kuzguncuk Sahili’nde ne zaman bir pilav pişse öğrencilerin
adeta bir karga gibi uçup pilav yemeye gittiklerini söylemektedir. Bu da demek
oluyor ki, Kuzguncuk o dönemde pilavıyla meşhur bir bölgedir.
Sonuç
Bizler
şimdiki dönemde tarihini neredeyse unutmaya yüz tutmuş ve geçmişiyle pek fazla
ilgilenmeyen nesiller olarak yetişmeke ve yetiştirilmekteyiz. Bir milletin
tarihi ne kadar önemliyse, edebi eserleri de o kadar önemlidir. Zira tarih
kitaplarını ortadan kaldırsak edebi eserlerle tarihimizi yeniden yazabiliriz.
Divan şairlerinin eserlerine bir de bu gözle bakmak gerekir. Klasik edebiyatın
içerisinde yer alan eserler bizler o dönem hakkında bilgiler vermekte ve fikir
yürütmemizi sağlamaktadır.
Bu
iki eserde Galata’dan tutun Adalar’a,
Çamlıca’ya, Beşiktaş’a, Üsküdar’a Kadıköy’e kadar İstanbul’un bütün
sahillerinden bahsedilmiştir. Bu eserlerin önemli yanlarından birisi de
bizlerin şu an ismlendirdiğimiz semtlerin bazılarının eski adlarının neler
olduğundan, beldelerde nelerin meşhur olduğundan bahsedilmiştir. O dönemlerde
nerede ne yeni, nerede ne yapılır öğrenmemize yardımcı olmaktadır. Bununla
birlikte yerleşim alanlarıyla ilgili kelime oyunları yapılmıştır. Cinas ve
kafiye gibi sanatlar vasıtasıyla anlatıma zenginlik katılmış, anlatım düz
olmaktan kurtarılmış ve monoton bir hal alması önlenmiştir. İstanbul Avrupa ile
Anadolu arasında bir köprü vazifesi gören kutsal bir mekandır. Sahilnâmelerde
bu kutsal şehir, sahilleriyle desteklenmiştir.
KAYNAKÇA
PALA, İskender (1995). Ansiklopedik Divan Şiiri
Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara.
ÖZTOPRAK, Nihat (2004). “Fennî ve İzzet Efendi’nin
Sahilnamelerinde Üsküdar”, Üsküdar Sempozyumu I bildiriler, İstanbul.
TANSEL, Fevziye A. (1976). “Divan şairlerimizden
Fennî’nin Boğaziçi Kıyılarını Canlandıran Mesnevisi: Sahilname”, Belleten,
XL/158,
BAYSUN, M. Cavid(1950), Boğaziçi iskelelerine dair
bir kaside: İzzet Efendi’nin Sahilnâmesi, İstanbul Sevenler Grubu Neşriyatı,
İstanbul.
CANIM, Rıdvan (2012), Divan Edebiyatında Türler,
Grafiker Yayınları, Ankara.
DEMİRKAZIK, H. İbrahim (2009), 18. Yüzyıl Mustafa
Fennî Divânı (İnceleme – Tenkitli metin - dizin), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü, Doktora tezi, İstanbul.
Yorumlar
Yorum Gönder